Bu makale İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları ve Yönetimi Araştırma Merkezi (KPY) tarafından yayımlanmakta olan Kültür Politikaları ve Yönetimi Yıllığı (KPY Yıllık)’nın 2010 yılı sayısında yayımlanmıştır.
Giriş
Her ne kadar 2010’un üç kültür başkentinden biri olan dev metropol İstanbul, Avrupa Birliği’ne giriş sürecindeki Türkiye’yi destekleyecek güçte bir kültür politikasından yoksun olsa da, şehirdeki güncel sanat üretimi tüm yasal eksikliklere ve finansman yoksunluğuna karşın inanılmaz bir hızla ilerliyor. İlk kez 1987 yılında İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın organize ettiği Uluslararası İstanbul Bienali’nin şehre çektiği uluslararası sanat çevresi ve basını ile güncel sanat ile özdeşleşmeye başlayan İstanbul, bugün güncel sanatı odak noktası haline getiren, kültürel girişimciliği temel alarak özel sektör destekli kurulan yeni jenerasyon inisiyatif, galeri ve müzelerin giriştiği uluslararası kültürel projeler ve işbirlikleri ile ön plana çıkıyor.
Ulus-devlet yatırımlı kültür kurumlarının, büyük şirketlerin 21.yüzyılın global misyonlu kültür yapılanmaları ile yer değiştirdiği günümüzde, Türkiye’nin sanat hayatı da İstanbul’un başını çektiği bir dinamizm ile şekil değiştiriyor. Devlet yatırımlı ve yönetimli kültür kurumları yeniden yapılanma formüllerinin arayışına girerken, özel sektör, ağırlıklı olarak 1950 sonrası başlayan resim koleksiyonculuğu, galericilik ve kültür sanat yayıncılığı gibi sanat girişimlerini, 1980 sonrasında yoğun bir sponsorluk stratejisi ile geniş ölçekte görünür kılarak, 2000’li yıllarda kurduğu kendi kültür yapıları ile kurumsallaştırıyor. DiMaggio’nun tanımıyla, 19.yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nin kültür hayatını şekillendirerek günümüze kadar süregelen kâr amacı gütmeyen kültür kurumları sistemini oluşturan kültürel kapitalistlerin Türkiye’deki benzerleri şimdi 21. yüzyıl başında kültürel girişimciliklerini uyguluyorlar (DiMaggio, 1986: 41-61). 2000’li yılların başından itibaren açılmakta olan özel sektör yatırımlı yeni dönem sanat mekân ve müzeleri bunun en iyi örnekleri.[1] Sanat profesyonelleri arasında devletin çağdaş sanatla sürdürdüğü ilişkinin günümüzde herhangi bir reform geçirmeyeceğine ve güncellikle ilişkilendirilemeyeceğine dair genel bir kanının hakim olduğunu gözlemleyebiliriz. Devletin kültür ve sanat sektörü ile yegâne bağlantısı olan Kültür ve Turizm Bakanlığı halen çağdaş sanat ağırlıklı bir hibe programı açmış değil. Bu durum ise özel sektörün uyguladığı son dönem kültürel girişimciliğin ister özel aile vakıfları statüsünde ister ise “Kültür A.Ş.”[2] yapısında olsun sorgulanmadan kabulüne sebep oluyor. Kültür kurumu işletmecisi bireyler ya da sanatçılar tarafından oluşturulacak, herhangi bir hükümetin ya da özel şirketin politikasını gütmeyecek bağımsız yapıların ortaya çıkmasını sağlayacak bir fonlama gerekliliği ise halen tartışılmaya başlanmış değil.
Öte yandan Avrupalı kültür kurumları, 2005’ten itibaren Avrupa Birliği’ne giriş müzarekelerinin başlatıldığı Türkiye’deki kültür kurumları ile kültürel işbirlikleri projeleri yapmaya çağrılıyor. Bu çağrı sonucunda Türkiye’de uluslararası proje yürütme kapasitesine ve bu projede görev alacak kültür yönetimi kadrolarına sahip kültür kurumları arayışına girişen Avrupalı kurumları ise işin içinden çıkmanın kolay olmadığı bir durum bekliyor: AB standartları dışında, kendi devletine çağdaş sanat politikası oluşturması yönünde baskı yapıp yapmamayı sorgulayan, kamu yerine özel sektörü kültürel yatırıma teşvik eden, sivil inisiyatif ve girişimcilikle gelişen ve sektör olmasını sağlayacak gerekli yasal düzenlemelerden yoksun ülkesinin en büyük ve en yoğun nüfuslu şehrinin tek bir semtine odaklanmış olan bir kültür ve sanat çevresi. Bu çevre şimdi son elli yılda aldığı göçlerle nüfusu 20 katına kadar çıkmış bu şehirde, kendini metropolün bir parçası olarak tanımlayan şehirlileri sanat izleyicisi yapamadan, Avrupalı kültür kurumlarının yönelttiği “İstanbul dışında sanat var mı?” sorusu ve İstanbul dışı kültürel etkinliklere açılan yeni hibe programı çağrıları ile, 1923-50 arasında Anadolu’ya “medeniyet götürme” misyonu ile hareket eden Cumhuriyet’in ilk dönem sanatçılarından sonra bir kez daha Anadolu’ya yöneliyor.
Türkiye’de güncel sanat başlığı çoğu kişi için halen sadece merkez olarak İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki sanat üretimini işaret ediyor. “İstanbul sınırları dışında sanat neredeyse yok. Ankara bir çöl, Diyarbakır’daki DSM, İzmir’deki K2, Antakya’daki A77 gibi birkaç kurum dışında Anadolu’da çağdaş sanatı görmek zor” diyor Beral Madra “Anadolu’da Sanat Tek Tük” başlıklı yazısında (Radikal, 2008). Madra, Anadolu’nun kendi sanatçısı ve üretimi ile gündeme gelmesinden çok, ancak büyük şehir çıkışlı sanatçıların işlerinde konu olarak görünür olmaya başladığını gözümüzün önüne seriyor. Ve henüz Türkiye’deki toplumla kuvvetli bir ilişki kuramamış olan ve Anadolu’yu sadece yüzeysel bir malzeme olarak sanat işlerine konu eden İstanbul çıkışlı sanat üretiminin her ne kadar uluslararası projelere imza atıp globalleşse de “cılızlıktan” kurtulamayacağını belirtiyor haklı olarak.
1990’lardan itibaren kolektif oluşum ya da girişim olarak tanımlayabileceğimiz, “birlikte hareket eden” ve özellikle İstanbul’da görünür olan sanatçı grupları ise günümüzdeki bu güncel kültürel dinamizmin oluşmasının temeldeki yaratıcılığı ve üretimi olanaklı kılan gizli emek sahipleri. Bu yapılar, Türkiye’de özellikle 2000’li yıllarda sanatçı inisiyatifi ya da alternatif mekân tanımı ile İstanbul’da öne çıktılar ve 1999 öncesinde güncel sanata ev sahipliği yapan mekânların sayısının bir elin parmağını geçmediği şehirde güncel sanatı özellikle gerçekleştirdikleri uluslararası işbirlikleri ile görünür kıldı.
Peki, İstanbul sanat ortamı uluslararası sanat dinamiklerinin bir parçası olurken, Anadolu güncel sanat üretimi konusunda gerçekten bir çöl mü? Bu sorunun cevabını bulmak için öncelikle Anadolu’da son dönemde görmeye başladığımız hareketlenmelerden bahsedeceğiz ve bu aktivasyonun çıkış noktası olarak Anadolu’daki sanatçı inisiyatiflerine değineceğiz. Bu yazı ağırlıklı olarak son on yıllık bir dönemden bahsedecek ancak elbette güncel sanatın Türkiye’nin sadece birkaç ilinde varolduğunu varsaymak büyük bir yanlış olur. Özellikle üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinin olduğu illerde etkin bir görsel sanat üretimi var ve şu an büyük illerde isimlerini bilir olduğumuz birçok sanatçı bu küçük şehirlerde aldıkları eğitim sonucu karşımızda. Ayrıca, sadece kavramsal sanat ağırlıklı değil daha geniş bir çerçevede düşündüğümüz zaman da görsel sanatlar alanında hem geleneksel, hem de modern tarzda üretim yapan birçok sanatçının varlığından sözetmemiz mümkün. Ancak bu incelemenin çerçevesinde son on yıldır, bireysel olmanın yanısıra mekânlaşarak ya da resmi bir yapı çerçevesine dahil olarak uluslararası sanat ağlarının parçası olmuş kolektif hareket eden ve güncel sanat alanında üretim yapan sanatçı inisiyatiflerine değineceğiz.
Bu yazının amacı İstanbul’da gerçekleştirilen bu hareketin yarattığı kırılmanın Anadolu’da da benzer bir etki yapıp yapamayacağı hakkında özellikle Antakya’da yer alan sanatçı inisiyatifi A77 özelinde fikir yürütmek; gelecekte Anadolu’da yaygınlaşabilecek bir güncel sanat hareketinin de olası tek mükellefinin ancak sanatçı inisiyatifleri olup olamayacağına bakmak.
İstanbul ve Anadolu’da Sanatçı İnisiyatifleri
İstanbul, Avrupalı kültür kurumlarının ilgisi ile ağırlıklı olarak son birkaç yıldır Anadolu’yu keşfetmeye çalışırken Anadolu’da aslında daha önceden başlamış çeşitli güncel sanat hareketlenmelerinin olduğunu ve bu yapılanmaların ise özellikle görsel sanatlar alanında Madra’nın da bahsettiği kurumların başı çektiği sivil girişimler ve sanatçı inisiyatifleri olduğunu görüyoruz.
Sanatçılar tarafından kurulan, yürütülen ve sürdürülen yapılar ya da sanatçı yönetimli girişim (artist run initiative) olarak tanımlanan bu oluşumlar bize süregelen ekonomik, politik, sosyal ve sanatsal durumlara direniş oluşturan disiplinler ve kültürler arası bir hareketi anlatıyor. Bu yapıları birleştiren ortak özellikler olarak ise; sanatçının kendi ürünlerinin yayılımı ve dağıtımı üzerine denetim sahibi olarak piyasa kuralları dışında hareket edebilme özgürlüğü/isteği ile sanatçı dışında bir yönetim tanımaması; kâr amacı gütmeyerek yeni, deneysel ve kavramsal işlerin varolmasını sağlaması; genç sanatçıları görünür kılması ve sanat ortamına eleştirel yaklaşabilmesini sayabiliriz.
1950’lerden itibaren Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki avangard sanatçıların müzelerin ve ticari galerilerin uygulamalarına tepki olarak oluşturdukları aykırı gruplarla adını duyuran sanatçı inisiyatifleri, ironik olarak yaygınlaşmasını 1970’lerde New York’ta merkezi hükümetin sanata yaptığı desteğin en büyük kapısı olan Ulusal Sanat Vakfı’na (National Endowment of the Arts) bağlı Görsel Sanatlar Programı’nın verdiği hibelere borçludur. Günümüzde ise sanatçı inisiyatifleri sürekliliklerini ticari gelir elde etmiyor olsalar da yoğun bir özel vakıf ya da devlet hibe programlarına borçlular. Günümüzde başlayan alternatif sanatçı hareketlerinin çoğunun ise daha önce öngörülemeyecek bir hızla müze, galeri, fuar ya da bienallerle yaptıkları işbirlikleri ile güncel sanat piyasasının bir parçası haline geldiğini görüyoruz.
İstanbul’da Sanatçı İnisiyatifleri Hareketi
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Hollanda kökenli Art Pie işbirliği ile 11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin paralel bir etkinliği olarak, Ekim 2009’da İstanbul 2010 Kadırga Sanat Üretim Merkezi’nde düzenlenen “1. Uluslarararası Sanatçı İnisiyatifleri İstanbul Buluşması” ağırlıklı olarak son on yıldır İstanbul’da uluslararası işbirlikleri odaklı sanat üretimi yapan inisiyatifleri, sadece çağdaş sanat çevresinde değil tüm medya önünde, görünür yaptı (İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 2009).[3]
Sanatçı inisiyatiflerinin uygulama olarak yaygınlaşarak şehirde görünür olmaları 90’ların sonunu ve 2000’lerin başlangıcını buluyor.[4] Bugün İstanbul’da düzenli olarak sergi açarak ya da konuşma/toplantıya ev sahipliği yaparak görsel sanatlar alanında faaliyette bulunan, sürekli üretimde ve görünür olan mekânlı ve mekânsız en az 23 adet sanatçı inisiyatifi sayabiliriz.[5]
Sanatçı inisiyatifleri şehirde görünür olmanın yanısıra İstanbul’daki sanat üretimini Avrupa’ya taşıyan en aktif kurumlar bir yandan da. Pist’in 2008 yılında Londra’da Frieze Sanat Fuarı’na, 2010 yılında ise New York’ta Armory Show’a sanatçı inisiyatifi olarak davet edilmesi, uluslararası sanatçı inisiyatifleri ağı olan RAIN’in (Rain Artists’ Initiatives Network) Türkiye’den tek üyesi olan BAS’ın Türk sanatçılarının kitap işlerini Bent serisi ile uluslararası fuarlara, müzelere ve yayınevlerine taşıması ya da 2009 yılında Amsterdam’da düzenlenen kâr amacı gütmeyen sanat fuarı Kunstvlaai/Art Pie’ın tüm dünyadan davet ettiği 90 sanatçı inisiyatifinden dokuzunun İstanbul’dan[6] olmasından bahsedebiliriz.
Anadolu’da Güncel Sanat Hareketleri
İstanbul dışındaki şehirlerdeki güncel sanat hayatını şekillendiren inisiyatiflerin varlığından İstanbul kadar yoğun olmasa da bahsedebiliyoruz, ancak öncelikle biraz sonra bahsedeceğimiz bu sanatçı inisiyatiflerinin görünür olmasını sağlayan sivil proje ve hareketlerden bahsetmekte fayda var.
Bir sanatçı girişimi olmasa da sivil bir girişim olarak 2002 yılından beri maruz kaldığı tüm aşırı ulusalcı tepkilere rağmen Anadolu’da kültür ve sanatın yaratacağı değişime olan inancını sürdüren Anadolu Kültür A.Ş, özellikle Diyarbakır ve Kars Sanat Merkezleri ile hem İstanbul’daki hem de uluslararası güncel sanat etkinliklerini bu şehirlere taşıyor. 2004 yılında ilk adımları atılan “Yerel Kültür Politikaları” programı ise 2008-2010 yılları arasında çalışmalarına Hollanda Dışişleri Bakanlığı Matra fonundan alınan destekle İstanbul Bilgi Üniversitesi, Boekman Vakfı ve Avrupa Kültür Vakfı ortaklığında “Yerel Kültür Politikaları için Stratejiler” başlığı altında Antakya, Çanakkale ve Kars kentlerinde devam ediyor (Anadolu Kültür, 2010).
2008 yılında Avrupa Komisyonu ‘Sivil Toplum Diyaloğu: Kültür Hareketi’ Programı tarafından desteklenerek İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından uluslararası ortaklıkla gerçekleştirilen “DirectLink: Kültürlerarası Diyalog için Türkiye-Avrupa Sanat Köprüsü” projesi,[7] Anadolu’daki bağımsız kültür-sanat üreticileri, sanat inisiyatifleri, çağdaş sanatçılar, sanat kurumları, kültür-sanat yöneticileri, festivaller ve bağımsız organizasyonları bulmak ve uluslararası iletişime geçirme amacıyla uygulanan diğer bir proje.
Anadolu’ya dikkatleri çeken en etkin girişimler ise ardarda farklı şehirlerde ortaya çıkmaya başlayan güncel sanat bienalleri. 2005 ve 2007 yıllarında yerel girişimle gerçekleştikten sonra 2010 yılında Uluslararası İstanbul Bienali ve MATRA fonu destekli olarak gerçekleşecek olan Antakya Bienali;[8] 2007 yılında İstanbul kökenli Avrupa Kültür Derneği’nin Sinop’ta düzenlemeye başladığı ve bu sene üçüncüsü gerçekleşecek olan Sinopale;[9] 2008 yılında 45. Uluslararası Troia Festivali kapsamında ilki gerçekleşen Çanakkale Bienali;[10] ve en son olarak ilk kez bu yıl Haziran’da başlayan ve Mardin Valiliği ve Başbakanlık GAP idaresi tarafından desteklenen Mardin Bienali.[11] Bütün bu yeni bienallerin tohumlarının Uluslararası İstanbul Bienali’nin uluslararası sanat uzmanlarının Türkiye’nin değişik illerinde kültürel aktörlerle ortak çalışmalar yapmasını sağlayan 2003’te başladığı İstanbul dışındaki etkinliklerinin -panel tartışmaları, sanatçı filmlerinin gösterimleri, Türk ve yabancı sanatçılarla söyleşiler- olduğunu düşünebiliriz.
Güncel sanatı İstanbul’un görünmeyen duvarları dışında yaşama ve yaşatma hedefi ile Ece Pazarbaşı tarafından sivil bir girişim olarak Çanakkale’nin Gülpınar köyünde ilk olarak 2007 yılında gerçekleştirilen ve 2009 yılında CUMA İstanbul Güncel Sanat Ütopyaları Derneği çatısı altında Büyükhüsun’da devam eden “Buluşma Noktası” ise yerli ve uluslararası katılımcıları bir hafta boyunca köyde çağdaş sanat ile buluşturarak Anadolu’da sanat girişimlerine farklı bir açılım getirdi.[12] Hüseyin Katırcıoğlu’nun, 1993’ten hayatını kaybettiği 1999 yılına kadar sürdürdüğü Asos Festivali[13] ve 2001 yılından beri faliyette olan Adatepe’deki sanat ve felsefe okulu Taşmektep’in[14] yanısıra bölgeye gelen yeni bir güncel sanat hareketi oldu Buluşma Noktası.
İstanbul adresli Gola Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği[15] de son beş yıldır Yeşilyayla’da düzenlediği Yeşilyayla Kültür, Sanat ve Çevre Festivali ile Doğu Karadeniz’deki kültürel ve ekolojik değerlere ulusal ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekiyor.
Halen az sayıda olsa da son dönemde yaygınlaşmaya başlayan kültür ve sanat hibe programları da artık Anadolu’daki etkinliklere destek oluyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 2008 yılından itibaren Beral Madra’nın direktörlüğünü yaptığı Görsel Sanatlar Yönetmenliği kanalıyla Anadolu’da güncel sanatın yaygınlaşmasını sağlamak misyonlu çeşitli projeleri destekledi. Anadolu’nun çeşitli illerinden 15 üniversiteden 18 grup halinde güzel sanatlar bölümlerinde eğitim veren ve alan sanatçı adaylarının ürettikleri çalışmaları, 2010 yılı sonuna kadar düzenlenecek sergilerle, İstanbullularla buluşturmayı hedefleyen Sanatın Anadolu Aydınlanması da bu projelerden bir tanesi (İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 2010).
Amerikalı işadamı George Soros’un kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’ye de açtığı Sanat ve Kültür Ağı Programı (ACNP) sadece proje bütçesinin % 33’lük bir kısmını karşılayan sembolik bir hibe veriyor olsa da uygulanmaya başladığı 2008 yılından itibaren Van Kadın Derneği gibi daha önce kültür sektöründe pek de bilinmeyen sanat girişimlerine destek oluyor.[16]
Ayrıca, İstanbul güncel sanat hayatının gelişmesine verdikleri hibelerle 1990’lardan itibaren büyük katkı sağlayan yabancı ülke konsolosluklarının kültür ve sanat hibe programları artık Anadolu’ya da açılıyor. Avrupa Birliği “Cultural Bridges” programının finansal desteği ile, İstanbul Goethe Enstitüsü’nün, Mayıs 2009 – Haziran 2010 tarihleri arasında, 24 ilde gerçekleşen uluslararası edebiyat projesi Yollarda (İstanbul Goethe Enstitüsü, 2009); ve Türkiye’nin İstanbul dışında diğer kentlerinin ve farkı kültürel yapılarının Avrupa’da tanıtımına olanak sağlama hedefli İngiliz Kültür’ün Benim Şehrim (British Council, 2010) projeleri en büyük bütçeli iki örnek.
Ve Madra’nın yazısından tam iki yıl sonra, Ankara, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) desteğiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan eski vagon tamirhaneleri ve cer atölyelerinin restorasyonuyla Cer Modern’e kavuştu.[17] Bu örnek özel sektor ve devletin çağdaş sanata yapmaya başlayacağı yatırımların bir örneği olarak algılanabilir. Ayrıca İstanbul’da kültür kurumlarını inşa eden Türkiye’nin ilk sanat mesenleri olarak adlandırabileceğimiz Eczacıbaşı, Koç ve Sabancı aileleri de artık Anadolu’da sanat yatırımları yapmaya başladılar.
Bütün bu girişimler ve Anadolu’daki kültür ve sanat üretimini destekleme hedefli Avrupa Komisyonu Sivil Diyalog hibe programlarının etkisiyle ortaya çıkacak yeni atılımlar, Anadolu’ya bir nebze de olsa güncel sanat kanalıyla yeni bir hareket kazandırabilir.
Anadolu’da Sanatçı İnisiyatifleri
2004 yılında İzmir’de görünür olmaya başlayan ve şehrin tek bağımsız sanatçı girişimi olarak 2008 yılına kadar aktif olan ve bu yıl kabuk değiştirerek tekrar parçası olduğu uluslararası işbirlikleri ile harekete geçecek olan K2[18] halen İzmir deyince akla gelen tek güncel sanat merkezi. 2008 yılına kadar süregelen tüm faaliyetleri üstlenen on sanatçı ortak bir deklarasyonla K2 sanat merkezinin inisiyatif işleyişi ile uyumunun kesintiye uğraması nedeni ile K2’den bağımsız olarak devam etme kararı aldıklarını açıkladıktan sonra bireysel olarak İstanbul güncel sanat piyasasının bir parçası haline geldiler.[19] Bu noktadan sonra K2 mekânın sahibi Ayşegül Kurtel tarafından ele alındı ve önümüzdeki günlerde yeni projelerle ortaya çıkacak.
Ankara’da 2004 yılında ağırlıklı olarak ODTÜ çevresinden kolektif bir kısa film ve video hareketi olarak biraraya gelen VideA, kısa filmin, bağımsız çalışmaların görünmezliğini sona erdirmek, özellikle 90’lardan beri ülkede üretilen “genç” işlerin dolaşıma girmesini sağlamak için internet üzerinde oluşturduğu kısa film arşivi sonrasında sessizliğini koruyor.
Şimdiye dek 60’a yakın workshop, uluslararası konferans ve seminer düzenlemiş olan; görsel antropoloji/etnografi gibi henüz Türkiye’de çok olgunlaşıp kurumsallaşmamış ve çok bilinmeyen bir alanı calışmaya açan görsel sanatlar ve medyayı tarih, felsefe, sosyoloji, antropoloji ile ilişkilendiren projeler üreten Kozavisual[20] bu sene ismini en son olarak Haziran ayında İstanbul’da gerçekleşen “Sanat ve Arzu” Seminerleri ile duyurdu.
A77 ise görünür olmaya başladıktan sonra da odağını Anadolu’dan uzaklaştırmayan ve aslında İzmir ve Ankara gibi büyük şehirler yerine halen geçmişle olan bağlarını sorgulayan bir Anadolu şehri olan Antakya’da farklı bir duruş sergileyen ve belki de gerçek Anadolulu olan tek sanatçı inisiyatifi. Peki, A77’yi bir inisiyatif olarak biraraya getiren ve devamlılığını sağlayarak tutan ve Antakya’dan vazgeçmemelerini sağlayan nedir? Bu soruların cevabına ulaşmak için öncelikle Antakya’nın güncel sanat hayatına değinmemiz gerekiyor.
Antakya’da Güncel Sanat
Türkiye’nin sınır illerinden Hatay’ın yönetim merkezi olan Antakya, her ne kadar efsanelere göre dünyanın kurulan ilk dört kentinden biri olarak köklü bir geçmişi taşıyor olsa da günümüzde 400.000 civarında olan nüfusu ile halen geçmiş ve gelecek arasındaki köprüsünü onarmaya çalışıyor. İnşa edildiği 3. yüzyıldan Devlet Su İşletmeleri tarafından yıkıldığı 1970 yılına kadar Asi Nehri’nin ve Antakya’nın simgesi olan Roma Köprüsü’nün yokluğu şehirdeki süregelen hüznün simgesi adeta.
Türkiye’nin halen çok kimlikli olarak nitelendirebileceğimiz şehirlerinden olan Antakya son olarak 80’lerde şehri toplu olarak terkeden Hıristiyanlardan sonra günümüzde Türk Sünnilerinin yanısıra Arap Alevileri ve az sayıda Rum ve Ermenilere ev sahipliği yapıyor. Şehrin çok kimlikli dokusunu yansıtan binaların sayısı son dönemde gelişen çirkin betonlaşmanın etkisiyle gittikçe azalmış. Bir zamanlar yeni dönem şehirciliğinin ve sosyal hayatın canlılığına şahit olan sokaklar ise bugün yoğun araba trafiği ve hava kirliliğinin etkisinde olsalar da gene de çoğu zamanını dışarıda geçirmeyi seçen ve sosyal hayatlarını kadınlı ve erkekli olarak birlikte sürdüren Antakyalılarla dolup taşıyor.
Belediye’nin desteği ve Antakyalıların girişimciliği sayesinde özellikle gösteri sanatları oldukça renkli devam ediyor. Antakya Belediyesi’nin Türk Halk, Türk Sanat ve Tasavvuf Müziği toplulukları ve Halk Dansları ekibi var. 450 kişilik, tiyatro salonu olan bir Kültür Merkezi, 1.600 kişilik açıkhava tiyatrosu ve 150 kişilik bir oda tiyatrosu ve iki ayrı mahallede bulunan 2.000 kişilik amfi tiyatroları ile mekân sıkıntısı çekilmiyor. Antakya Belediyesi tarafından Hatay’ın Kurtuluşu’nun yıldönümünde 20 yılı aşkın bir süredir düzenlenen uluslararası folklorik dans opluluklarının katıldığı, konserlerin düzenlendiği, fotoğraf ve resim sergilerinin açıldığı ‘Antakya Festivali’; Belediye Şehir Tiyatrosu’nun Mayıs ayında organize ettiği Antakya Tiyatro Şenliği; her yıl 40.000 kişinin izlediği 2004’ten beri Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenen Samandağ Temmuz Kültür Sanat Festivali; ve Yeşilpınar Belediyesi’nin 2005 yılından beri Ağustos ayında düzenlediği Yeşilpınar Defne Kültür Festivali Antakya’nın renkli etkinlik takvimini oluşturan sayısız festivallerden akla ilk gelenler.[21]
Diğer yanda ise şehirde aktif bir sosyal bilinçle sürdürülen sivil toplum hayatı var. 2007 yılından itibaren düzenlediği etkinliklerle özellikle Suriye ile Türkiye arasında bir kültür köprüsü oluşturan Hatay Amatör Sanatçılar Derneği’nin gönüllü çalışmaları sayesinde yerli yazarların yanısıra Belediye Tiyatrosu Arapça ve Türkçe oyun sahneledikleri çocuk oyunları ile turne yapıyor.[22] Arap Alevilerinin geleneksel müziğini yeniden yorumlayan ve köylerde dolaşarak derledikleri Arapça şarkılardan bir albüm yapan Grup Nidal de şehirdeki çok kültürlülüğü yaşatan başka bir sanatçı topluluğu.
Festivallerin edebiyat ayağına destek olan Yener Kitapevi; Tarih Vakfı’nın 1990 sonlarında başlattığı yerel tarih grupları çalışmaları sırasında kurulan ve Antakya Yerel Tarih Grubu ise diğer STK’lar.
Görsel sanatlar açısından baktığımızda ise daha az renkli bir şehir hayatı görüyoruz. Şehrin tek ve dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi olan Hatay Arkeoloji Müzesi, taşıdığı bu büyük geçmişe ve kültür zenginliğine kıyasla büyük bir finansman eksikliği ile savaşıyor. Düzenli olarak çağdaş sanat sergilerine mekân olan tek bir galeri var şehirde: Zet Sanat Galerisi. En çok kullanılan sergi mekânı ise Belediye’nin Sergi Salonu. Sivil toplu girişimler görsel sanatlar alanında da var elbette. Kentte bir kent müzesi kurulması, şeffaf ve katılımcı bir kültür politikası yaratılması ve dezavantajlı gruplara destek verilmesi amaçları doğrultusunda kurulan Antakya Kent Akademisi Derneği; Vali Konağı, eski Halkevi Binası ve Endüstri Meslek Lisesi’nin müzeye dönüştürülerek, bir müzeler mahallesi oluşturulması için kampanya yürüten Gazeteci Mehmet Ali Solak’ın yıllardır tek başına çıkardığı Güney Rüzgârı Dergisi;[23] ve 2001’den itibaren karma sergiler düzenleyen Antakya Fotoğraf Topluluğu.
İstanbul’da yaşayan bir Antakyalı olan Baki Bilgili ise 1999’dan beri kişisel olarak ve 2006’dan itibaren de kurduğu Antakya Akademisi Derneği ile Antakya ile ilgili projeler üretiyor[24]. Bugüne kadar yapılan etkinlikleri arasında Doğu’nun Kraliçesi Antakya- Belgesel Film (2000), Türk Macar Sanatçıların Katılımıyla Oda Müziği Konseri (2002), 1. Antakya Bienali (2005), 1. Uluslararası Antakya Bienali (2007) ve 2010 Ekim’inde start alacak olan 2. Uluslararası Antakya Bienali’ni sayabiliriz.
Ancak Antakya’da güncel sanatı görünür yapan bir sanatçı inisiyatifi – A77.
A77
2005 yılından itibaren Antakya’yı merkez alarak, Mardin’de, Diyarbakır’da ve İstanbul’da faaliyette olan 10 üyeli A77 sanat kolektifi, Mustafa Kemal Üniversitesi Heykel Bölümü’nde öğretim üyesi Melih Apa ve Resim Bölümü öğretim görevlileri Seher Kurt ve Cüneyt Kurt’la beraber halen okuyan ve mezun olmuş öğrencilerinin -M. Hakan Bitmez, Mehmet Çeper, Volkan Eray, Mehmet Fahracı, Emrah Gökdemir, Fatih Tan ve Ediz Yenmiş- oluşturduğu bir topluluk. Yola daha kalabalık başlamasına rağmen zaman içerisinde geriye birbiriyle rahat ederek bir denge kurmayı tercih eden kişilerin kaldığı A77’deki öğrenci ve hoca ilişkisi sadece hitapta takı olarak kullanılıyor.
A77’nin ismini duyuran ilk etkinlik 2006 baharında düzenledikleri Antakya Çağdaş Sanat Buluşması ve bu çerçevede yaptıkları“Aslında Öyle Bir Şey Yok” adlı sergi oldu. Aynı yıl İskenderun Yolu’ndaki yıkıntılar üzerine yerleştirme olarak açtıkları Cinsel Temabaşlıklı sergiyi 2007’de Mardin-Kızıltepeli sanatçılarla birlikte Ateşler Eski Hamamı Kızıltepe Mardin’de düzenlenen ‘Sen Ne Sanıyorsun’ sergisi ile 2008’de Antakya’da gerçekleştirdikleri “Video Günleri” izledi. A77’nin Anadolu Kültür daveti ile 2009’da İstanbul Tütün Deposu’nda açtıkları ilk sergileri olan Yerolmayan’ı gene Anadolu Kültür’ün daveti ile 2010’da Diyarbakır Sanat Merkezi’ne taşıdılar. Antakya Gazetesi ortaklığınca ve Anadolu Kültür, İstanbul Bilgi Universitesi, Boekman Vakfı ve Avrupa Kültür Vakfı tarafından yürütülen “Yerel Kültür Politikaları İçin Stratejiler” projesi desteği ile “kent, ben/ kimlik ve kentte birey olma” odaklı Antakya Güncel Sanat Atölyesi ise 2010 yılındaki bir diğer faaliyetleri.[25]
Tanımlanmamak
Kendilerini bir sanatçı inisiyatifi olarak tanımlamaktan çok bir “bir taşra topluluğu ve üçüncü dünyalı olarak” tanımlayan A77, verdikleri röportajlarda sanatın merkezi İstanbul’dan uzakta olduklarını ve Antakya’da çağdaş sanat diye bir şeyin olmadığını açıklıkla belirtiyorlar (Hürriyet, 2006). Buna rağmen kendi şehirlerinde icra ettikleri sanatla yetindiklerini ve fazlasına erişmek gibi bir kaygılarının olmadığını söylüyorlar (Radikal Cumartesi, 2009). Bu söylem A77’yi anlamamıza yardım edecek en temel durum aslında. Yaşadıkları şehirde olmaktan memnun ve yaptıkları üretimle yetinen bir oluşum.
Daha da öteye gidersek A77’nin tanımlı olmak istemeyen bir kolektif olduğunu görüyoruz. Beral Madra’nın bir yazısında kendilerinden “A77 sanat kurumu” olarak bahsettiğini okumak onları ürkütüyor. Kurumsallaşmak, A77 için devlet demek ve devletle karşı karşıya ya da yan yana gelmeyi sevmiyorlar. Kuracakları resmi yapının dernek olması ve dernek kurmak için savcılıkla ilişki kurmak zorunluluğu onların resmiyeti olmayan bir inisiyatif olarak devam etmesinin bir nedeni. Süreklilik ve görünürlük için gerekecek hibeler bile onları kurumsallaşmaları için motive etmiyor. Bu yüzden üretim ya da iletişim mekânları yok, kapı numarasını isim olarak kullandıkları üniversitedeki atölye dışında şehirde bir mekân oluşturma ihtiyacı duymamışlar. Haftalık toplantılarını bile sürekli aynı yerde yapmamaya özen gösteriyorlar. Daha önce Anadolu Kültür’ün Antakya ofisinde gelenekselleştirmeye çalıştıkları toplantıları bir gün polisin kapıyı bomba ihbarı ile çalmasından sonra tamamen bitmiş. Mekân onlar için ilişki kurmak istemeyecekleri mekân sahipleri ile özdeşleşmek ya da istenmeyen kişiler tarafından bulunmak demek. A77 “bizimle ilişkiye geçmek isteyen bizi arayabilir” diyor kısaca.
A77 kurumsal bir web sitesi yerine sergi bildirilerinin, basın bültenlerinin ya da basında haklarında çıkan yazıların yüklendiği sade bir blog adresine sahip: http://atolye77.blogspot.com. Bu bloga baktığınızda ise ne kolektifi oluşturan sanatçılar hakkında net bir bilgi ne de detaylı bir manifesto görüyorsunuz A77’yi tanımlayan. Ama blogdaki araştırmanızı sabırla sürdürürseniz, basın bildirileri içine gizlenmiş manifestoları ve röportajları okuduğunuzda blogda link verilen dört ismin kolektif sanatçısı olduğunu anlayabilirsiniz. Bunun bir nedenini ise şu şekilde açıklıyorlar: “Blogu sadece etkinlik olunca yeniliyoruz… biz telefon kolektifiyiz!”.[26]
Bir Sanatçı İnisiyatifi Olarak A77
Levent Çalıkoğlu 2005-2006 yılları arasında Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiği Salı Konuşmaları’nda konuk ettiği yedi sanatçı inisiyatifi (Hafriyat, Oda Projesi, Apartman Projesi, Karşı Sanat Çalışmaları, :mental KLİNİK, K2, Anadolu Kültür A.Ş.) ile yaptığı konuşmaları derlediği kitabında tüm bu oluşumları birleştiren yedi ortak bulgudan bahsediyor (Çalıkoğlu, 2007: 11-14). A77’yi de bu ortak bulgular üzerinden incelemek mümkün.
- Sivil inisiyatifleri oluşturan sanatçılar, sivil olmanın temelinde kamusal bir
vicdan sahibi olmanın olduğunu bilerek kamuya etki yapabileceklerinin farkındalığıyla biraraya geliyorlar (Çalıkoğlu, 2007: 11).
Klasik güzel sanatlar eğitimi aldıktan sonra güncel bir sanatçı olarak kavramsal işler yapan Melih Apa, güzel günlerin sanatının olamayacağını düşündüğünü, çünkü sanatçıların kendilerinden fedakârlık etmeleri gerektiği bir dönemde olduğumuzu belirtiyor.[27] Heykel ve resim çalışarak bir sanatçı olarak inanılmaz etkiler elde etmiş olmasına rağmen bundan feragat ederek bunları tekrar deneyimleyeceği zamanı beklediğini söylüyor. Apa, modernizmin çok çarpık yaşandığı ve yaşamın organik bir parçası olamamış zorla dayatılan yapıların olduğunu söylediği Türkiye için güncel sanatı bir şans olarak görüyor. Güncel sanat ona göre bütün bu konuların sorgulanmasını sağlayacak bir medyum ve merkezi İstanbul değil… Böylece kendi hayatını sanatı ile sorgulayan A77 de bir merkez olabiliyor. Bu durum Apa’ya göre 1000 yıllık bir resim geleneğini yakalamaya çalışmaktan daha rahat![28] Bu durumda kamusal vicdanın A77’yi biraraya getiren ortak ütopya olduğunu söyleyebiliriz.
- Her ne kadar sivil kelimesi yerel bir zamana ve duruma işaret etse de bugünün dünyasında sivil olmak başka coğrafya ve cemaatlerle iletişime açık olmayı gerektiriyor (Çalıkoğlu, 2007: 12).
Daha önce de belirttiğimiz gibi A77 yaşadığı şehirde üretmekten memnun. Grup üyeleri “Antakya’da değil de başka bir şehirde olmuş olsaydık da aynı yolu seçerek buranın meselesini burada gösterirdik“ diyor.[29] Üretimleri Antakya’nın yerelliği üzerine olsa da, Antakya’da yaşamanın dışında Antakya’ya turistik bir açıdan bakmadıklarını şehir yaşamının grup üretimi için zengin bir malzeme sağladığını belirtiyorlar.[30]
A77’nin başka coğrafya ve diğer cemaatlerle ilişkisinin ise ne kadar açık olup olmadığını tartışabiliriz. Öncelikle, A77’nin ne Antakya’daki ne de uluslararası sanat çevresi ile çok ilişkilenmiş olduğunu söyleyemeyiz. Üniversitedeki güzel sanatlar fakültesindeki hocalarla sanat anlayışlarının yanısıra politik görüşlerindeki farklılıklardan kaynaklanan çatışma dolayısıyla akademi ile sıcak bir ilişkileri yok.
A77’nin ilk projesi olan Antakya Çağdaş Sanat Günleri’nde üniversitedeki hocalardan iş istememiş olmaları onları “ulusalcı geleneksel” yapı karşısında kalan “anti ulusalcı kavramsalcılar “grubuna sokmuş hemen. Akademi hocaları bu yüzden A77’nin hiçbir etkinliğini desteklemedikleri gibi öğrencilerinin de katılımını engelliyor. Bu konuda en çarpıcı hikâye ise bir hocanın departmanda “Antakya Çağdaş Sanat Günleri” adlı bir etkinliğin hiç yapılmadığına dair bir imza kampanyası başlatması!
A77, Antakya Akademisi Derneği’nin de kurucusu olan şehrin önde gelen iş adamı ve yatırımcılarından Baki Bilgili tarafından 2005 ve 2007 yıllarında düzenlenen Antakya Bienali ve Uluslararası Antakya Bienali ile ilişki kurmadıklarını söylüyor. Nedeni bienallerin daha konservatif bir sergi anlayışı güderek popüler yan etkinliklerle yapılmış olmaları. 2010 yılında uluslararası ortaklıkla şekillenecek yeni Bienal’e karşı ise çekimserler. Bir yandan “Keşke yerel bir bienal/sergi olsaydı… Antakyalı olarak pişirilip önümüze konulanlardan sıkıldık… Dışardan geleni istemiyoruz, burdan çıkan gündemi etkileyen birşeyler olmalı!” derken bir yandan da Suriye’den katılacak sanatçıları merakla beklediklerini söylüyorlar. Ancak A77 üyeleri Suriyeli sanatçılarla iletişime geçmek istemelerine rağmen bu uluslararası iletişimi kuracak kişileri arama konusunda da “tembellik yaptıkları” için ve içlerinden kimsenin İngilizceye hakim olmamasından dolayı uluslararası açılımdan uzak kaldıklarını belirtiyor.
İstanbul’daki sergi sonrasında ise bir galeri ve bir sanatçı ile kurulan ilişki dışında değişen pek bir şey olmamış. Hatta mekândan, sergiyi günde 10 kişiden fazla gezen olmadığını ve bu durumun normal olduğunu öğrenince aslında Antakya ile İstanbul’da sergi açmanın o kadar da farklı olmadığını anladıklarını söylüyorlar.
2010 Ajansı Görsel Sanatlar Departmanı’nın Taşınabilir Sanat sergilerine katılımları için yaptıkları daveti ise tam bir kavramsal çerçeve belirtilmediği, serginin olacağı mekânın söylenmemesi ve kendilerinden istenen işin detaylandırılmaması gibi nedenlerle reddetmişler. Anadolu’da birçok sanatçı ya da sanatçı topluluklarına çekici gelecek bu dolaşım önerileri A77 için elzem değil.
- Sivil inisiyatiflerin artık kendilerini anlatmak için zor anlaşılacak büyük manifestolar değil herkes ile iletişim kurma odaklı mütevazı metinler kullanıyorlar (Çalıkoğlu, 2007: 12).
- Sivil inisiyatif olmanın temel şartlarından biri olan ortak çalışma kültürünün ve etiğinin geliştirilmesi için sanatçının atölyesinden çıkarak konuşma, tartışma ve ortak cevaplar bulmak için biraraya gelmeyi istemesi gerekiyor (Çalıkoğlu, 2007: 13).
A77 kolektif olarak üretimlerini birbirlerinin işlerine müdahale ederek katkı sağlamak ve yorum yapmak olarak tanımlıyor. Kolektif üretimi üç aşamada ele alıyorlar:
- Grup sergisinde bireysel üretim olarak duran işin de süreçte bu kolektifin içinde gelişmiş olması;
- Grup içi birlikteliklerle yapılan işler;
- Tüm kolektifin ortak çalışması.
Ancak kolektif üretimin yanısıra bireysel çalışmalar da devam ediyor: “Bölüm üniversite için bir iş isterse A77 dışında bireysel iş veriyoruz.”
- İnisiyatifler iktidarın yaşamın her anında farklı alanlarda ortaya çıkışının farkındalığı ile talep ederek iktidar yaratmak yerine alternatiflerin oluşturulmasını destekliyor (Çalıkoğlu, 2007: 13).
Sergilerinde kullandıkları basın bültenlerinde sürekli şekil değiştiren ve bir türlü tam olarak tanımlanamayan ama kendilerini uluslararası sermayeyle, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlarla ‘görünür’ kılan küresel gücün farkında olduklarını belirtiyorlar. Onları biraraya getiren bir neden de “akıl almaz bir hızla büyüyen bu gücün yarattığı sosyal adaletsizlikler” olmuş. Kolektif olarak “Kolektif yaratımın dönüştürme ve değiştirme gücü ve karşı duruş yaratma potansiyelini” önemsediğini belirten A77, kolektif sanat uygulamalarını bu noktada kaçınılmaz olarak tanımlıyor:
“Günümüz sanatının birçok disiplinden esinlenerek yol alma zorunluluğu sanatçıyı, sanatsal yetisinin daha ötesinde bir yere -artık buna ‘sanat’ dememizi bile gerektirmeyecek bir yere- götürmektedir. Sanatın evrimleşerek geldiği bu nokta, yaşamın akıp gittiği zeminin üzerinin bir laboratuvar ortamı olarak algılanmasını gerektirmiştir. İşte bu noktada A77 Sanat Kolektifi sanatsal üretiminin kaynağını, yaşamın günlük hayat içerisindeki değişen-dönüşen enerjisinde aramaktadır. Bir kentin ara sokaklarında var olan yaşamı ve o yaşam içindeki alternatif yaşam biçimlerini önemser. Kentte yaşayan insanların yaşadığı ilişkileri, nefretleri, üretimleri, aşkları, kısacası kendilerini sanatsal bir imge olarak görür. A77 topluluğu, küresel etkilerin kısmen görülmediği, farklılıkların kendi içinde korunduğu, yobazlık ve ırkçılık sorunlarının ciddi olarak -şimdilik- yaşanmadığı bir bölgede, Antakya’da kurulmuştur.” (A77 Sanat Kolektifi, 2010).
- “Sanatın egemen algıdaki işleyişine ve anlamına dair yerleşikliği bozmak” güdüsü ile inisiyatifler yaratıcı sanatçının elinden çıkan ideal bir güzellik yerine sanatın deneyim yönüne vurgu yapan iletişimsel işler yapıyorlar (Çalıkoğlu, 2007: 14).
- “Sanatta diller ve disiplinlerarası ilişki kurarak, ezber bozarak yeni ifade olanakları yaratıyorlar” (Çalıkoğlu, 2007: 14).
A77’ye göre akademide bir nevi 85 yıldır tutmayan bir maya olan ulusalcı bir sanat anlayışı var ve halk resmi ideolojinin temsilcisi olan bu anlayış yüzünden sanata uzak hissediyor. Sokaktaki insan sanatı ancak kutsal yeteneklere ve zanaate bağlıyor. Ancak A77’yi oluşturan bireylerin ortak yönü bunun böyle olmadığını duyurmak, sanatın günlük yaşamda sıradan hayatımızda olabileceğini ve sanatta bir direnişin olduğunu gösterebilmek. A77 yapıtlarında bu anlamda ortak bir dil kullanıyor. İzledikleri yöntem, ön çalışma ile kavramsal çerçeveyi oturtmak için okumalarla başlamak, bunları imgelere dönüştürmek ve izleyici ile empati kurarak tepkileri öngörmek.
Kültürel Yönetim ve Sürdürülebilirlik?
A77 sanatçılarının, gerçekleştirdikleri tüm etkinliklerin organizasyon yükü altına gönüllü olarak girmiş olmaları onları bir yandan girişimcilik konusunda teşvik ederken öte yandan onları oldukça yorucu ve yıpratıcı bir sürece sokuyor. İlk sergilerini de bir sanatçının motive etmesiyle şu an hatırladıkça inanamadıkları bir enerji ve özveri ile gerçekleştirdiklerini belirtiyorlar. Hiçbir profesyonel yardım almadan kapı kapı dolaşarak kendi tanışıklıkları ve çevreleri sayesinde ağırlıklı olarak Mustafa Kemal Üniversitesi ve Antakya Belediyesi ile şehir esnafından hizmet ve nakit olarak toplam 16.000 TL’lık sponsorluk topladıklarını söylerken aslında bu rakamın İstanbul’daki bir organizasyon için de büyük bir başarı olduğunun çok da farkında durmuyorlar.
Geniş kitlelere ulaşma misyonu olmadan sadece çağdaş sanatı kentte görünür kılma güdüsü ile yapılan bu etkinliklerin bazılarında katılımcı sayısı çok olurken bazılarının boş kaldığı belirtiliyor. Tüm bu deneyimler ve yaşanan organizasyonel eksiklikler ve aksamalar sonrasında, A77 ekibi aralarında sanatçı olmayan bir üye olmasını önemli bir engel olarak gördüklerini belirtiyorlar.
A77 sürekli bir etkinlik olabilecek ve olumlu tepkiler alan Antakya Çağdaş Sanat Günleri’ni sürdürmemelerinin nedenini, değişen yerel yönetim kadroları ve üniversite yönetimi sonrasında, kendilerini desteklemeyen yeni yönetimlerle uğraşma isteksizlikleri ve çok işi yapmak zorunda kalınması yüzünden yaşadıkları demotivasyon ve “aynı derdi yaşamayı” istememekle açıklıyorlar.
2009 yazında gerçekleşen “Video Günleri” ise hem zamanlamada hem de mekân seçiminde yapılan hatalar yüzünden –seyircinin akşam saatlerinde gelmeye korkacağı ıssız bir yolda organize edilmesi– 4 gün yerine 2 gün sürerek izleyicisi olarak sadece etkinliğin yeraldığı cafe çalışanlarını ve müdavimlerini ağırlayarak sona eriyor. Ancak her ne kadar A77, Video Günleri için bir sponsor bulmadıklarını belirtse de, etkinliğe ev sahipliği yapan cafenin projeksiyon ve ses düzenini sağlayarak Video Günleri’nin tanıtımı için basit el ilanları hazırladıklarını söylemeleri, ekibin nakdi olmasa da ayni destek toplama konusundaki başarısını gözönüne koyuyor.
“Topluluk, etkinliklerini duyurabilmek için her tür kanalı kullanır. Kanallar konusunda şerh koyabileceği durumlar ise, merkezden medet ummak, medyatik taktikler uygulamak, uluslararası sermayenin (imparatorluğun) izlediği savaş politikalarını ve açgözlülüğünü gizlemek, kafa karıştırmak için yarattığı yumuşak karınlı, bol sponsorlu, niyeti önceden belli (niyetsiz ya da kendini salt ‘kültürel’ bir olgu olarak tanıtan) organizasyonların içinde yer almak gibi durumlardır.” (A77 Sanat Kolektifi, 2010).
A77 yukarıdaki alıntının da açıkladığı gibi hibe ya da sponsorlara uzak duruyor. “Fonlardan yararlanmak için dernek olunması gerektiğini sizden öğrendik! Fonlardan yararlanmayı düşünmedik. Şimdiyi yaşıyoruz!”[31] derken, süreklilik üzerinde düşünmediklerini, bunun için özel bir gayret göstermediklerini belirtiyorlar bir yandan da.
Sonuç
Günümüzde İstanbul’da sanatçı inisiyatiflerinin artışını; eğitim, üretim ve sanatçı yerleşim programlarına katılım amaçlı uluslararası dolaşıma giren güncel sanatçıların çoklu işbirliğine dayalı sanat projelerini benimsemeleri ve bu projeleri yerleşik kurumlar dışında gerçekleştirebilmek için kendi oluşumlarını başlatma gibi etmenlerle açıklayabiliriz. Sanatçılar tarafından yönetilen ve yürütülen bu bağımsız yapılar ile büyük şirket yatırımları ile ardı ardına açılan yeni galeri ve müzeler bugün İstanbul görsel sanat hayatının iki uç noktasını oluşturuyor. Bu iki uç arasında durarak bir denge olabilecek orta büyüklükteki sanat kurumları ise, Avrupa ve Amerika örneklerinde olduğu gibi vergi muafiyetiyle sağlanan devlet desteği ya da hibe programları açan özel vakıflarla yürüyen bir sistem olmadığı için, gelişemiyor. Bir yandan ise İstanbul’da aktif olan sanatçı inisiyatiflerinin kendilerinden çok daha eski ve köklü kültür kurumlarından çok daha hızlı bir şekilde uluslararası dolaşımlara dahil olarak prestjli sanat kurumları ile işbirlikleri yaptıklarını görebiliyoruz. Bu işbirliklerinin sürekliliği ise sanatçı inisiyatiflerinin kendilerini bir kurum sürekliliği altında ve formatında yapılanmış bulması ile sonuçlanabilir. Bu sonucun ise sanatçıların inisiyatif oluşturma misyonları ile çakışacağı şüphesiz. Bağımsızlığın süreklilik için kurumsallığa muhtaç olması sanatçı inisiyatifleri için büyük bir dilema.
Ancak Antakya örneğinde A77’ye baktığımızda varolduğu şehirde üretimini sürdüren, mekân sahibi olmak ya da yılda belli bir sayıda etkinlik yapmak misyonunu gütmeyen ve uluslararası ağların bir parçası olmak için özel bir çaba göstermeyen bir inisiyatif görüyoruz. A77 öncelikle günü yaşamaya ve üretmeye odaklanıyor. Bu durum yaratıcılığın doğallığını getirse de, belirli stratejik adımlar atılmadığı sürece bu yaratıcılığın ne kadar sürekli olacağını ve kolektif bireylerinin usanmadan üretmeye devam etmesini sağlayacağını sorgulayabiliriz. K2’yi oluşturan 10 sanatçının alt yapı ve lokal destek olmadan sanatçı kimliklerini yıpratmak pahasına yürüttükleri idari çalışmalar, sonunda girdikleri bu idari yükten kurtulmak için inisiyatiflerini bırakmaları sonlandı. Bu sonla karşılaşmamak için, A77’nin inisiyatif üyeleri haricinde yeni bir sanat yönetimi uzmanı ile birarada yürümeye başlamaları gerekebilir. Mekâna ihtiyaç duymasa bile, A77’nin yaratıcılıklarını sürekli kılacak bir idari akışa ve finansman kaynağına ulaşması ve aynı zamanda bağımsızlığını koruması için bu yürüyüş, tek yol olacaktır.
Appendix 1
Platform Garanti (Garanti Bankası, 2001); Sakıp Sabancı Müzesi (Sabancı Üniversitesi, 2002); Garanti Galeri (Garanti Bankası, 2003); İstanbul Modern (Eczacıbaşı, 2004); Pera Müzesi (Suna ve İnan Kıraç Vakfı, 2005); Borusan Sanat Merkezi (Borusan, 2008); Borusan Müzik Evi (Borusan, 2010); Arter (Vehbi Koç Vakfı, 2010).
Appendix 2
- Hafriyat (1996) http://www.hafriyatkarakoy.com
- Apartman Projesi (1999) http://www.apartmentproject.com
- Oda Projesi (2000) http://odaprojesi.org
- NOMAD (2002) http://www.nomad-tv.net
- Videoist (2003) http://www.videoist.org
- ATIL KUNST (2006) http://atilkunst.blogspot.com
- BAS (2006) http://www.b-a-s.info http://basbent.blogspot.com/
- Bobin Yayın (2006) http://www.bobin-yayin.blogspot.com/
- Hangar (2006) http://www.hangar.org.tr
- PiST (2006) http://www.pist-org.blogspot.com
- Kurye Video (2006) http://www.kuryevideo.org
- Amber (2007) http://www.a-m-b-e-r.org
- BM Suma (2007) http://bmsuma07.blogspot.com
- Caravansarai (2007) http://www.caravansarai.info
- Daralan (2007) http://www.daralan.blogspot.com
- Tershane (2007) http://www.tershane.org
- 5533 (2008) http://www.imc5533.blogspot.com
- Artık Mekân (2008) http://www.artikmekan.blogspot.com
- Masa (2008) http://masabout.blogspot.com
- 216 (2009) http://art216.com/index.html
- Mtaar (2009) http://www.mtaar.org
- Reccollective (2009) www.reccollective.org
- Sanatorium (2009) http://www.sanatorium.com.tr
Kaynakça
Bora, Nihan, “Yersizliğin Koordinatlarını Bulanlar”, Radikal Cumartesi, 06.06.2009.
Madra, Beral, “Anadolu’da Sanat Tek Tük”, Radikal Gazetesi, Kültür Sanat, 05.06.2008.
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=881674
Serin, Ayten, “Antik Mozaik Kentinde Çağdaş Sanat Buluşması”, Hürriyet gazetesi, 12.05.2006.
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=4400049
A77 Sanat Kolektifi, http://atolye77.blogspot.com (2010).
Anadolu Kültür, “Yerel Kültür Politikaları”, http://www.anadolukultur.org/tr/kultur_politikalari.asp?kategori=4 – (2010).
British Council, “Benim Kentim”, http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-arts-culture-my-city.htm (2010).
Cer Modern, http://www.cermodern.org (2010).
İstanbul Goethe Enstitüsü, “Yollarda Projesi, Proje Hakkında” http://www.goethe.de/ins/tr/lp/prj/cub/kon/trindex.htm (2009).
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, “1.Uluslararası Sanatçı İnisiyatifleri Buluşması” http://www.istanbul2010.org/ETKINLIK/GP_524725 – (2009).
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, “Sanatın Anadolu Aydınlanması”, http://www.istanbul2010.org/HABER/GP_661938 – (2010).
ESRA AYSU AYSUN, İstanbul’da çağdaş sanat alanında hem danışman hem de üretici olarak çalışan bir kültür yöneticisidir, Aysun, 2008 yılından itibaren CUMA-Çağdaş Ütopya Yönetimi Vakfı’nın iki kurucusundan birisidir. 2005 yılından beri çağdaş tiyatro DOT’a uluslararası projeler için danışmanlık yapmaktadır. Çağdaş Performans Sanatları Uluslararası Ağı’nın (IETM) yönetim kurulunda danışman, Cimetta fonunun yönetim kurulu üyesidir. Türkiye Açık Toplum Enstitüsü’nün Sanat ve Kültür Ağı Program koordinatörüdür. 2008’den beri, Yerel Kültür Politikaları İçin Stratejiler Programı’nda araştırmacı olarak yer almaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde program koordinatörlüğü yapmakta aynı zamanda ders de vermektedir. Mimar Sinan Üniversitesi Müze Yönetimi Yüksek Lisans Programı’nda yarı zamanlı olarak ders vermektedir. (eaysun@c-u-m-a.org)
[1] Lütfen Appendix 1’e bakınız.
[2] Garanti Bankası 2010 Mart itibariyle yaptığı basın duyurusunda kültür ve sanat alanında sahip olduğu üç ayrı kurumu, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve Müzesi, Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi ve Garanti Galeri’yi Garanti Kültür A.Ş. çatısı altında birleştirdiğini açıkladı. http://www.garanti.com.tr/tr/garanti_hakkinda/toplumsal_paylasim_projeleri/kultur_sanata_destek/garanti_kultur_as.page
[3] Bu buluşmadan çok daha önce 2006 yılı içerisinde inisiyatifler kendi aralarında ve kendi girişimleri ile iki toplantı düzenlediler: 4 Mayıs 2006’da açılışının üçüncü ayında kapanmak zorunda kalan 6 Aylık’ta düzenlenen “Alternatif Sanat Mekânlarının Sürdürülebilirliği” (http://altiaylik.blogspot.com/search?updated-min=2006-01-01T00%3A00%3A00-08%3A00&updated-max=2007-01-01T00%3A00%3A00-08%3A00&max-results=20) ve 14 Haziran 2006’da tüm güncel sanat profesyonelleri için ortak bir platform yaratma misyonu ile yola çıkan PİST’de düzenlenen “Sanatçı İnisiyatifleri Toplantısı” (http://pist-org.blogspot.com/2006_06_01_archive.html). Buluşmaların en önemli göstergesi/başarısı? inisiyatiflerin artık tek ve marjinal bir konumda durmak yerine aynı çatı ve kavramsal tanım altında durarak varolan sorunları ve olası çözümleri konuşmuş olmalarıdır.
[4] Karaköy’de Selim Birsel ve Mürüvvet Türkyılmaz tarafından kurulan Bir Dükkân (1999-2002); ve Elmadağ’da Halil Altındere ve Hüseyin Alptekin tarafından kurulan Loft (2001-2003) artık devam etmeyen ilk dönem inisiyatiflerden.
[5] Lütfen Appendix 2’ye bakınız.
[6] Galata Perform, Apartment Project, Caravansarai, Altı Aylık Masa, Hafriyat, Bas, Pist, Sinopale (Sinop)
http://www.contactistanbul.org/?page_id=347
[7] Proje ortakları, La Friche (Marsilya-Fransa), Duncan Center (Prag–Çek Cumhuriyeti), Red House (Sofya–Bulgaristan) ve Anadolu Kültür (İstanbul–Türkiye)’dür. İştirakçileriyse Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi, Bant Dergisi, Fabrikartgrup ve Goethe Enstitüsü’dür. Proje süresince ziyaret edilen şehirler ise: Antakya, Çanakkale, Batman, Bartın, Doğubayazıt, Eskişehir, Kars, Mardin, Mersin, Nevşehir, Sinop, Trabzon, Urfa, Van, Adana, Afyon, Antalya, Edirne, Gaziantep, Kayseri, Konya, Zonguldak, Erzurum olmuştur. (http:// http://www.directlinkproject.org)
[8] http://www.antakyabienali.org
[10]http://www.troiafestivali.com/canakkale_bienali.htm
[11]http://www.mardinbienali.org
[12] http://www.c-u-m-a.org/tr/projects/buyukhusun/index.php
[13] http://assosfestivali.com
[16] http://www.vakad.org.tr/index.php?action=haber&haber_no=21 ACNP programının Türkiye’de İstanbul dışındaki şehirlerde gerçekleştirilmek üzere desteklediği diğer projeler ise: “Dialogue in Motion (ber_A_ber)” by Koza Visual; “After Having Moral Killing” by ADA Ankara Dance research Student Association; “A life on Stage” by Theatre series, Theatre… Theatre… Magazine; TAWHİD/ONENESS Interdisciplinary Performance on Stage by-Şule Ateş.
[18] http://k2text.blogspot.com
[19] 14 Mart 2008 tarihli deklarasyonun altındaki imzalar: Tufan Baltalar,
Mehmet Dere, Elmas Deniz, Borga Kantürk, Nur Muşkara, Yaprak Oğuz, Esra Okyay, Başak Özkutlu, Nejat Satı,Gökçe Süvari ve Merve Şendil. http://k2text.blogspot.com/
[20] http://www.kozavisual.org
[21] Kutlu, Ü. Z., 2008, Antakya Ön Rapor, Yerel Kültür Politikaları İçin Stratejiler, Anadolu Kültür,
İstanbul.
[22] http://www.hataytiyatro.com
[23] http://www.hatayruzgari.com
[24] http://www.akademiantakya.org
[25] http://www.facebook.com/group.php?gid=290294225109
[26] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.
[27] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.
[28] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.
[29] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.
[30] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.
[31] A77 (Melih Apa, Cüneyt Kurt, Mehmet Fahracı ve Emrah Gökdemir) ile röportaj, Esra A. Aysun, 7 Ocak 2010.